6.09.2013

MEVCUT TEHLİKELER, RİSKLER ve ALINMASI GEREKEN DERSLER

İktisat kuramına göre çoğunlukla gelişmiş ekonomiler cari işlemler fazlası verirken gelişmekte olan ülkeler cari işlem açığı verir.Kendi sermaye yatırımlarının ötesinde tasarruf fazlası bulunan gelişmiş ekonomiler, sermaye yatırım fırsatlarının yerli tasarrufları aştığı gelişmekte olan ekonomilere yatırım yapacaktır.Gelişmiş ekonomilerden gelen yatırımcılar, gelişmekte olan ekonomilerde borçları, hisse senetlerini, menkulleri satın alabilir, bunların hepsinde yüksek getiriler sağlamayı umarak aynı zamanda doğrudan yabancı yatırımlar da yapabilir.Böyle yatırımlar yaptılarında kimi zaman her iki taraf da yarar sağlayacaktır.Diğer zamanlardaysa sonuç krizler olacaktır.

Yüzyıllardır görmüş olduğumuz gibi, krizler hayli öngörülebilir bir gidişat izlemeye başladı.Yabancı yatırım bir ülkeye akar ve o  ya da bu şekilde bir varlık balonunu ateşler.Bu süreçte, özel tüketim artar ve yatırımlar patlarken, ülkelerin cari açığı büyür.Büyük mali açıklar ortaya çıkar ve borç ile kaldıraç birikir.Bir noktada balon patlar ve ekonominin değişik bölümleri acı çeker: kişiler, şirketler, finans kurumları  ve hükümet.En sonunda ülke borcunda temerrüde düşer; veya para birimi çöker; ya da her iksi birden aynı anda gerçekleşir.

Son yıllarda, dünyanın her yanında gelişmekte olan ülkeler bu sıfırdan zengin olma hikayesinin bir versiyonunu yaşamıştır.Nedenler fazlasıyla çeşitlilik gösterir.Tipik suçlu, büyük ölçüde artan bütçe açıklarıyla tetiklenen cari açıklar olur.Bütçe açıkları kendi başına kötü değildir: Bir ülke en sonunda kendisini daha rekabetçi kılacak, daha fazla mal ve hizmet üretip cari açığını en sonunda cari fazlasına dönüştürecek olan altyapı iyileştirmelerini finanse etmek için yurt dışına borçlanıyor olabilir.

Ne yazık ki, kamu harcamaları mahvoluşa giden yol da olabilir; özellikle, örneğin harcamalar alyapı yatırımları yerine hükümet görevlilerine yapılan ödemelere gidiyorsa.Ülkeler çeşitli yollarla büyük bütçe açıkları veriyor ve çok fazla borçlanıyor olabilir.En sonunda yabancı yatırımcılar borcu yenilemeye ayak direyebilir ya da yeniden borç vermeyi reddebilir.Bunun sonucu ülke borcu krizi olacaktır.Yakın geçmişte Latin Amerika'da, Rusya' da, Arjantin' de çıkan krizler buna örnek gösterilebilir.

Söylediğim gibi, bir cari açığın mutlaka ülke borcu temerrüdü ya da kur krizine dönüşmesi gerekmiyor.Gelişmekte olan bir ekonomi, ekonomisindeki yatırımları finansa etmek amacıyla yabancılara çok borçlanabiliyor.Doğal olarak bu yatırımlar ülkeyi ihraç edeceği daha fazla mal ve hizmet üretebilir hâle getirerek, borçlarını geri ödemesine ve umulan o ki, cari işlemler fazlası vermesine olanak verecektir.

Ama yabancı yatırımla büyüyen bir cari işlemler açığının tadı da kaçabilir.1990' larda Endonezya, Güney Kore, Tayland' da olduğu gibi.Bu ülkelerin hiçbiri önemli bütçe açıkları vermiyordu, daha çok, cari açıkları neredeyse tamamen özel sektör tasarruflarını aşan bir yatırım harcaması fazlalığından kaynaklanıyordu, aradaki fark yabancı yatırımcılar tarafından karşılanıyordu.Yine de cari açıkları yönetilmez seviyelere yükselmiş ve en sonunda bu ekonomiler çökmüştü.

Bu ülkelerden birinin cari açığı aşırı düzeylere ulaştığında, bazı yatırımcılar sonunda sinirlerine hakim olamayıp kaçardı.Merkez Bankası kurları eski seviyesinde tutmaya çalışırdı ama işe yaramazdı daha fazla yabancı yatırımcı sabit kurdan nakde döner, merkez bankasının rezervlerini boşaltarak kendi para birimini destekleme yeteneğinin altını oyardı.En sonunda, para birimi ile birlikte eski sabit rejimide çökmüş olurdu.

Bunları hatırlamakta fayda var artık dengeler değişiyor, farklı bir konjonktürdeyiz ve içine girdiğimiz yeni dönem iyi yönetilemezse tarih yeniden tekerrür edebilir.Türkiye' nin 2001 krizi gibi bir kriz geçirmesi pek olası gözükmese de ülkenin bu yeni dönemden zararı minumuma indirilmelidir.Bu dönemdeki en önemli görev TCMB'na düşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder